Domanda |
Risposta |
•mutlu bir şekilde gülümsemek, tebessüm etmek •sinyal göndermek, yaymak •parlak ışık saçmak ışınlamak •Bebek bana gülümsedi. •Maç, dünya çapında uydudan canlı yayınlandı. inizia ad imparare
|
|
beam up •The baby beamed at me. •The match was beamed live by satellite around the world.
|
|
|
azarlamak, haşlamak, fırça(lamak) atmak(argo) Mary Tom'u (‘a fırça çekti) azarladı. inizia ad imparare
|
|
|
|
|
ihanet etmek, hainlik etmek, açığa vurmak, ele vermek, aldatmak Arkadaşlarıma ihanet etmektense ölmeyi tercih ederim! inizia ad imparare
|
|
I'd rather die than betray my friends!
|
|
|
patla(t)ma(k), üfleme, eleştirmek, *çok eğlenmek - düdük/korna çalmak •fırlatmak/havalandırmak(roket), defol - lanet olsun/allah kahretsin Patlama her şeyi yok etti. inizia ad imparare
|
|
*have - give a blast (sb whistle/horn) •blast off - blast (it) The blast destroyed everything.
|
|
|
alevlenmek, tutuşma(k), alev, yangın, öfkeyle parlamak *öncülük etmek, baş çekmek, çığır açmak - ateş(e) etmek/tutmak Biz yürürken ikindi güneşi tepemizde parlıyordu. inizia ad imparare
|
|
•blaze a trail - blaze away The afternoon sun blazed down on us as we walked.
|
|
|
göz kırpmak, gözlerini kırpıştırmak, yanıp sönmek, parlamak, ışıldamak inizia ad imparare
|
|
|
|
|
çiçek açmak, zenginleştirmek, yüze renk gelmek Elma ağaçları ilkbaharda çiçek açarlar. inizia ad imparare
|
|
*be in bloom Apple trees bloom in spring.
|
|
|
alttan yukarı ittirmek, artırmak, iteklemek *desteklemek, *iterek kaldırmak Satışları artırmak için çeşitli adımlar attık. inizia ad imparare
|
|
*give sb a boost *boost up We took various steps to boost sales.
|
|
|
göz atmak/gezdirmek, karıştırmak, (öylesine) bakmak *gözden geçirmek, Bu belgeleri hızla gözden geçirmeni istiyorum. inizia ad imparare
|
|
•browse through I'd like you to quickly browse through these documents.
|
|
|
kampanya, mücadele vermek/etmek, kampanya(ya) yapmak/katılmak Truman seçim gününe kadar mücadele etti. inizia ad imparare
|
|
Truman campaigned until Election Day.
|
|
|
kınamak, resmî yolla eleştirmek Yorumları nedeniyle parti lideri tarafından kınandı. inizia ad imparare
|
|
He was censured by the party leader for his comments.
|
|
|
•meydan okumak, düelloya davet etmek •zora sokmak, karşı durmak, memnuniyetsizliğini dile getirmek, sorgulamak birinin yetenek ve kararlılığını ölçen şey, durum •meydan okuma *Eminim Paul seninle yarışacak. Asla meydan okumayı reddetmez. Smith'i bir kavgaya davet etti. •Seçim sonuçlarına itiraz ediliyor. inizia ad imparare
|
|
*I'm sure Paul will race you. He never refuses a challenge. He challenged Smith to a fight. •The election results are being challenged.
|
|
|
•bir şeyi belli bir süre izleyip kaydetmek •kara, deniz veya gökyüzünün haritasını yapmak, çıkarmak, planını çizmek çizelge, çizim/harita, kroki, şema, tablo, grafik Belgesel, savaşın gidişatını gösteriyordu./Belgeselde savaşın gidişatı yer aldı. inizia ad imparare
|
|
The documentary charted the progress of the war.
|
|
|
konuşup durmak, gevezelik etmek çene çalma, gevezelik, laklak Gevezelik edeceğine çevir! inizia ad imparare
|
|
Translate instead of chattering!
|
|
|
uygarlaşmak, uygarlaştırmak, medenileştirmek adam etmek, kibarlaştırmak Romalılar, Avrupa'nın tüm kabilelerini medenileştirmeyi umuyorlardı. inizia ad imparare
|
|
The Romans hoped to civilize all the tribes of Europe.
|
|
|
pıhtılaşmak, engel olmak Küvet deliği saçla tıkanmıştı. inizia ad imparare
|
|
clog up The plughole was clogged with hair.
|
|
|
klonlamak, aynısını/benzerini yaratmak, çoğalmak (eşeysiz) klon, yapay olarak elde edilen bitki veya hayvan kopyası Bilim adamları zaten bir koyunu klonladı. inizia ad imparare
|
|
Scientists have already cloned a sheep.
|
|
|
çarpmak, hareket halindeyken çarpışmak, tokuşmak zıt düşmek, ters düşmek Araba bir minibüsle çarpıştı. inizia ad imparare
|
|
The car collided with a van.
|
|
|
rahatlatmak, teselli vermek, avutmak, yüreğine su serpmek rahatlık, konfor Bebeği rahatlatmak için yukarı çıktı. inizia ad imparare
|
|
He went upstairs to comfort the baby.
|
|
|
teselli etmek, avutmak, daha iyi hissetmesini sağlamak konsol, kumanda paneli Onu teselli etmeye çalıştım ama ağlamaya devam etti. inizia ad imparare
|
|
I tried to console her but she just kept crying.
|
|
|
derlemek, telif etmek, derleyip toplamak, bir araya getirmek toplamak, sıralamak Belge Sağlık Bakanlığı tarafından derlendi inizia ad imparare
|
|
The document was compiled by the Department of Health
|
|
|
iltifat etmek, beğenmek, saygı göstermek, rağbet etmek iltifat, övgü, saygı, tebrik etmek, övmek Tom Mary'ye iltifat etti. inizia ad imparare
|
|
compliment / pay a compliment
|
|
|
idrak etmek, kavramak, anlamak konuyu kavramak, kapsamak, içine almak Profesör ne demek istediğimi anlayamadı. inizia ad imparare
|
|
The professor was unable to comprehend what I meant.
|
|
|
•mahkum etmek, •itham etmek, ayıplamak, kınamak 1.(birini bir şeye) mahkum etmek 2. (birini bir şeyle) itham etmek/suçlamak Masum birini mahkum etmektense suçlu bir adamı kurtarmayı göze almak daha iyidir. inizia ad imparare
|
|
1. condemn to (something) 2. condemn (someone or something) as/for (something) It is better to risk saving a guilty man than to condemn an innocent one.
|
|
|
anlaşmazlık, çekişme, uyuşmamak •Çocuk yetiştirme konusundaki görüşleri benimkilerle çelişiyor. •Savaşın nasıl başladığına dair çelişkili açıklamalar vardı. inizia ad imparare
|
|
•Her views on raising children conflict with mine. •There were conflicting accounts of how the fight started.
|
|
|
•idareli/dikkatli/çarçur etmeden kullanmak •muhafaza etmek, korumak konservesini yapmak •Duvarların yalıtılması, ısının korunmasına yardımcı olacaktır. •Ormanlık alanlarımızı gelecek nesiller için korumalıyız. inizia ad imparare
|
|
•Insulating the walls will help to conserve heat. •We must conserve our woodlands for future generations.
|
|
|
•ileri sürmek, iddia etmek •yarışmak, çekişmek, mücadele etmek, rekâbet halinde olmak ... e karşı koymak; hoş olmayan veya zor bir durumla baş etmek/uğraşmak/ilgilenmek zorunda olmak •Avukatları, onun doğruyu söylediğini iddia ediyor. •Dünyanın en iyi tenis oyuncuları bu unvan için yarışıyor. inizia ad imparare
|
|
contend with sth •His lawyers contend that he is telling the truth. •The top tennis players in the world are contending for this title.
|
|
|
•itiraz etmek, karşı çıkmak •yarışmak, yarışmaya katılmak, müsabakaya girmek yarışma Bay Hughes, karara itiraz etmek için mahkemeye geri döndü. inizia ad imparare
|
|
Mr Hughes went back to court to contest the verdict.
|
|
|
•katkıda/bağışta/yardımda bulunmak •makale yazmak, yazarak katkıda bulunmak katkısı olmak, rol oynamak, katkıda bulunmak *Sigara içmek erken ölümüne katkıda bulundu. •Andrea'nın hediyesine 20 $ katkıda bulundum. •Çeşitli dergilere katkıda bulunuyor. inizia ad imparare
|
|
contribute to sth *Smoking contributed to his early death. •I contributed $20 towards Andrea's present. •She contributes to several magazines.
|
|
|
•paslan(dır) mak •aşın(dır) mak, yıpranmak, yıpratmak, yavaş yavaş zarar vermek çürütmek, korozyona uğratmak •Yağmur metal boruları aşındırdı. •Suçluluk duygusuyla yıprandı. inizia ad imparare
|
|
•Rain corroded the metal pipes. •He was corroded by guilt.
|
|
|
Onunla sohbet etmek güzeldi. inizia ad imparare
|
|
It was nice to converse with her.
|
|
|
•kırpmak, kesip kısaltmak, biçmek •ürün vermek, (tarım) yetişip büyümek •ekin, mahsul, ürün, tahıl •baş göstermek, ortaya çıkmak *Aynı eski sorunlar büyümeye devam etti. •Askere gittiğinde saçlarını kestirmişti. •Havuçlar bu yıl iyi ürün verdi. inizia ad imparare
|
|
crop up *The same old problems kept cropping up. •He had his hair cropped when he went into the army. •The carrots have cropped (= grown) well this year.
|
|
|
•ufala(n)mak, dağılmak, dağıtmak, küçük parçalara ayırmak •(ilişki, sistem, his vs.) başarısızlığa uğramak, sona ermek, darmadağın/paramparça olmak un ufak olmak, çok küçük parçalara ayırmak •Deprem vurduğunda binalar parçalandı. •İlk evliliği sadece bir yıl sonra çöktü. inizia ad imparare
|
|
•Buildings crumbled as the earthquake struck. •His first marriage crumbled after only a year.
|
|
|
sınırlamak, denetim/kontrol altına almak, gemlemek, zaptetmek, frenlemek kaldırım kenarı, kaldırımın kenar taşı •Artan faiz oranları enflasyonu sınırlamalıdır. •Öfkeni dizginlesen iyi olur. inizia ad imparare
|
|
•Increased interest rates should curb inflation. •You’d better curb that temper of yours.
|
|
|
bükülmek, eğilmek, kıvrılmak, bükülmek, dairevi şekil almak kavis, eğri, kıvrım Yol sola doğru kıvrılıyor. inizia ad imparare
|
|
The road curves to the left.
|
|
|
cesaretini kırmak, yıldırmak, ürkmek, bir şeyin zorluğundan ya da ürkütücü olması nedeniyle endişeye kapılmak gözünü korkutmak Bu kadar çok insan için yemek pişirme fikri beni biraz korkutmuştu. inizia ad imparare
|
|
I was a bit daunted by the idea of cooking for so many people.
|
|
|
hayallere dalmak, hayal kurmak, dalıp gitmek dalgınlık, hayal Hayal kurmayı bırakın ve işe geri dönün! inizia ad imparare
|
|
Stop daydreaming and get back to work!
|
|
|
•göz kamaştırmak, gözünü almak •bir şeye, birine hayran olmak, etkilenmek, başını döndürmek(şaşırtmak) •Zekası ve güzel görünüşü beni şaşırttı. •Tren penceresinden dışarıya bakarken, manzara karşısında gözlerimiz kamaştı. inizia ad imparare
|
|
•I was dazzled by his intelligence and good looks. •Staring out the train window, we were dazzled by the scenery.
|
|
|
çürümek, bozulmak, çökmek çürüme, çökme Şeker dişlerinizi çürütür. inizia ad imparare
|
|
Sugar makes your teeth decay.
|
|
|
beyan etmek, duyurmak, ilan etmek, ifade etmek fikrini belirtmek, açıklamak Bilim adamları bu eti yenmenin güvenli olduğunu ilan ettiler. inizia ad imparare
|
|
Scientists have declared that this meat is safe to eat.
|
|
|
azalmak, azaltmak, eksilmek, küçülmek düşüş(isim) - İlgide pek bir düşüş görmedim. Çocuk kitaplarına olan ilgimizi azalttık. inizia ad imparare
|
|
I haven't noticed much decrease in interest. We have decreased our involvement in children's books.
|
|
|
sonuç çıkarmak, sonuca varmak ortaya çıkarmak Sherlock Holmes en küçük detaylardan çok fazla çıkarım yapabilirdi. inizia ad imparare
|
|
Sherlock Holmes could deduce much out of the smallest details.
|
|
|
karşı gelmek/koymak, meydan okumak, kafa tutmak, itaati reddetmek, hiçe saymak •inanması/tarifi/tasviri/izahı güç olmak •Bu çocukların bazıları öğretmenlerine açıkça meydan okuyor. •Tutumu inanca meydan okuyor. inizia ad imparare
|
|
•Some of these children openly defy their teachers. •His attitude defies belief.
|
|
|
görevlendirmek, görev ve sorumlulukları dağıtmak/ vermek; yetkilendirmek heyet, delege, temsilci Asistanına her zaman sıkıcı görevler verir. inizia ad imparare
|
|
He always delegates boring tasks to his assistant.
|
|
|
Bilgisayarımdan birçok dosyayı silmek zorundayım. inizia ad imparare
|
|
I have to delete many files from my computer.
|
|
|
bir şeyi enine boyuna düşünmek yada konuşmak, herşeyi dikkate almak kasdi, isteyerek, bilerek, kasıtlı Bir karara varmadan önce on saat boyunca tartıştılar. inizia ad imparare
|
|
They deliberated for ten hours before reaching a decision.
|
|
|
keyiflendirmek, neşelendirmek, haz vermek, memnun etmek sevinç, zevk, haz Yeni keşif, her yerde bilim adamlarını memnun etti. inizia ad imparare
|
|
The new discovery has delighted scientists everywhere.
|
|
|
Eski evi yıkmak üç hafta sürdü. inizia ad imparare
|
|
It took three weeks to demolish the old house.
|
|
|
•kurtulmak, başından atmak, bırakmak •hendek kazmak •dersi asmak (yol boyunca) hendek, ark, su yolu Kız arkadaşını hamile kaldığında terk etti. inizia ad imparare
|
|
He ditched his girlfriend when she got pregnant.
|
|
|
işareti olmak, manasına gelmek göstermek, ifade etmek, belirtmek Kırmızı renk, tutku veya tehlikeyi belirtmek için kullanılır. inizia ad imparare
|
|
The colour red is used to denote passion or danger.
|
|
|
sapmak, yoldan çıkmak, farklı bir yöne gitmek Plandan sapmak istemiyorum. inizia ad imparare
|
|
I don't want to deviate from the plan.
|
|
|
biçimlemek, (dergi, gazete, film vb.) basıma, yayına hazırlamak yazımlamak data Prestijli bir tıp dergisi yayınlıyor. inizia ad imparare
|
|
She edits a prestigious medical journal.
|
|
|
•(kuvvet kullanarak) kovmak, atmak, defetmek, kapı dışarı etmek •bir düğmeye basınca çıkmak/çıkarmak •(bilgisayar) çıkar •uçakta tehlike anında fırlatma koltuğuyla fırlayıp çıkmak; fırla(t)mak •Bağırdığı için mahkeme salonundan çıkarıldı. •Diski nasıl çıkarırsınız? inizia ad imparare
|
|
•He was ejected from the courtroom for shouting. •How do you eject the disc?
|
|
|
•elemek, saf dışı bırakmak •ortadan kaldırmak, gidermek •Turnuvanın ilk turundan sonra elendi. •Doktor, diyetimden tuzu çıkarmamı tavsiye etti. inizia ad imparare
|
|
•She was eliminated after the first round of the tournament. •The doctor advised me to eliminate salt from my diet.
|
|
|
•yükseltmek •aklı/ruhu geliştirmek yükseltilmek, bir üst göreve getirilmek; daha önemli bir göreve getirilmek *Müdür yardımcılığına yükseltildi. •Yüksek stres seviyeleri kan basıncını yükseltir. •Bacağınızı yüksekte tutmaya çalışın. inizia ad imparare
|
|
be elevated to sth *She has been elevated to deputy manager. •High stress levels elevate blood pressure. •Try to keep your leg elevated.
|
|
|
söndürmek, feshetmek, sönmek Yangının sönmesi iki saat sürdü. inizia ad imparare
|
|
The fire took two hours to extinguish.
|
|
|
•somutlaştırmak, cisimleştirmek, tam belirgin hale getirmek, •bünyesinde barındırmak, ihtiva etmek bünyesinde barındırmak •Sıkı çalışma ve adil oyun değerlerini bünyesinde barındırır. •Bir öğretmende hayran olduğum her şeyi somutlaştırıyor. inizia ad imparare
|
|
•He embodies the values of hard work and fair play. •She embodies everything I admire in a teacher.
|
|
|
sinyal, ses, koku veya gaz göndermek •çıkarmak, yaymak, belirtmek, yayınlamak Alarm, herhangi bir saldırganı tespit etmek için kullanılan kızılötesi ışınlar yayar. inizia ad imparare
|
|
The alarm emits infrared rays which are used to detect any intruder.
|
|
|
•içine koymak, iliştirmek •etrafını çevirmek, kapamak etrafını çevirmek, içermek/kapsamak, hapsetmek Bölgenin bir haritasını ekliyorum. inizia ad imparare
|
|
I enclose a map of the area.
|
|
|
kuşatmak, etrafını sarmak/çevirmek, kapsamak, içermek kumpas kurmak Albümleri geniş bir müzik yelpazesini kapsıyor. inizia ad imparare
|
|
Their albums encompass a wide range of music.
|
|
|
Fadıl, Leyla'nın hayatını tehlikeye attı. inizia ad imparare
|
|
Fadil endangered Layla's life.
|
|
|
bahşetmek, para bağışlamak, bağışta bulunmak O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı. inizia ad imparare
|
|
He endowed the college with a large sum of money.
|
|
|
gerektirmek, yol açmak, şarta bağlamak, içermek-barındırmak Çatının tamiri çok para harcamayı gerektirecek. inizia ad imparare
|
|
Repairing the roof will entail spending a lot of money.
|
|
|
sarmak, sarmalamak, kuşatmak, kapatmak örtmek zarf inizia ad imparare
|
|
The farm was enveloped in fog.
|
|
|
yükseltmek, tırmanmak, bir şeyi daha büyük veya daha ciddi hale getirmek gerinliği tırmandırmak, kızıştırmak(savaş, anlaşmazlık vs.) İşsiz kaldıktan sonra mali sorunları arttı. inizia ad imparare
|
|
His financial problems escalated after he became unemployed.
|
|
|
eşlik etmek, refakat etmek refakatçi, kavalye, eşlik eden, eskort Bana eve kadar eşlik etmeyi teklif etti. inizia ad imparare
|
|
He offered to escort me home.
|
|
|
hatırlatmak, anımsatmak, çağrışım yapmak, aklına getirmek, hissettirmek uyandırmak, aklına getirmek Hikaye çocukluğumun anılarını anımsattı/uyandırdı. inizia ad imparare
|
|
The story evoked memories of my childhood.
|
|
|
haykırmak, bağırmak, hayretini ifade etmek, çığlık koparmak/atmak, feryat etmek "Nasıl korkunç!" haykırdı. inizia ad imparare
|
|
"How terrible!" she exclaimed.
|
|
|
•hesaba katmamak, hariç tutmak •sokmamak, men etmek, dahil etmemek Kadınlar hala kulüpten dışlanıyor. •Sigorta kapsamı belirli tıbbi koşulları kapsamaz. inizia ad imparare
|
|
Women are still excluded from the club. •The insurance cover excludes particular medical conditions.
|
|
|
sergilemek, göstermek, ortaya koymak Tom'un karısı, mücevherlerini sergilemekten hoşlanıyor. inizia ad imparare
|
|
Tom's wife loves to exhibit her jewelry.
|
|
|
meydana çıkarmak, ortaya çıkarmak, sergilemek, Tom her şeyi meydana çıkarmakla tehdit etti. Bebekleri güçlü güneş ışığına maruz bırakmak tehlikelidir. inizia ad imparare
|
|
Tom threatened to expose the whole thing. It's dangerous to expose babies to strong sunlight.
|
|
|
sızdırmak (para), tehditle koparmak, gaspetmek tehditle almak, zorla el koymak, gözünü korkutarak parasını almak, zorla para almak Gangsterler yerel iş adamlarından zorla para alıyor. inizia ad imparare
|
|
Gangsters have been extorting money from local businessmen.
|
|
|
seçme parça, esas, (bilgisayar) ayıkla, genişlet Bu bölgeden demir cevheri çıkarıyorlardı. inizia ad imparare
|
|
They used to extract iron ore from this site.
|
|
|
saygı duymak, değer vermek, addetmek itibar, saygı O, profesöre oldukça değer veriyor. inizia ad imparare
|
|
He esteems the professor highly.
|
|
|
hapishaneye kapatmak, tutuklamak, cezaevine koymak kodes, hapishane, cezaevi, yargılanmakta olan sanığın tutuklu olduğu tutukevi. "prison" ise yargılanması sonucu ceza alan mahkumların tutulduğu yerdir inizia ad imparare
|
|
He was jailed for three years.
|
|
|
birini hapse atmak, cezaevine koymak Cinayete teşebbüs nedeniyle 1965'te hapsedildi. inizia ad imparare
|
|
He was imprisoned in 1965 for attempted murder.
|
|
|
yuhalamak, dalga geçmek, alay etmek alay O giderken evinin önündeki kalabalık alay etti. inizia ad imparare
|
|
The crowd outside his house jeered as he left.
|
|
|
sarsmak, çekivermek, birdenbire yerinden fırlamak dallama, hırbo, dürtmek inizia ad imparare
|
|
The truck jerked forward.
|
|
|
fidye için birini kaçırmak Tom'un çocuk kaçırmakla ilgisi yoktu. inizia ad imparare
|
|
Tom had nothing to do with the kidnapping.
|
|
|
•aday göstermek •resmî olarak seçmek, atamak aday göstermek, adaylığını önermek En iyi erkek oyuncu olarak aday gösterildi. inizia ad imparare
|
|
nominate as He was nominated as best actor.
|
|
|
ihbarda bulunmak, ihtar etmek, tebliğ etmek Tamamen iyileştiğimi haber vermekten mutluluk duyuyorum. inizia ad imparare
|
|
I am happy to notify you that I have fully recovered.
|
|
|
bakıp büyütmek, ilgilenmek, beslemek, eğitmek, yetiştirmek •destek olmak, gelişmesine yardımcı olmak, teşvik etmek terbiye •Yağmurlar yeni ekilen mahsulleri besledi. •Meslektaşlarının yeteneklerini gelişmesine yardımcı olan / (besleyen) ilham verici bir liderdi. inizia ad imparare
|
|
•The rains nurtured the newly planted crops. •He was an inspiring leader who nurtured the talents of his colleagues.
|
|
|
uydurmak, yalan söylemek/düzmek sahtesini yapmak, üretmek Polisin kendisine karşı delil uydurduğunu iddia ediyor. inizia ad imparare
|
|
He claims that the police fabricated evidence against him.
|
|
|
•rengi solmak/atmak, karartmak, soldurmak •yavaş yavaş kaybolmak/önemini yitirmek; gittikçe zayıflamak solma, kuvvetten düşme Duvarlar güneş tarafından solmuştu. inizia ad imparare
|
|
The walls had been faded by the sun.
|
|
|
bağlamak, tutturmak; kilitlemek, iliklemek, birleştirmek, sabitlemek tutturmak, sabitlemek Bu elbise yandan sabitlenir. inizia ad imparare
|
|
This dress fastens at the side.
|
|
|
gidip almak, gelir sağlamak, hasılat getirmek, para getirmek para kazandırmak, kazanç getirmek Annemi istasyondan almam gerekiyor. inizia ad imparare
|
|
I have to fetch my mother from the station.
|
|
|
kanat çırpmak, çırpmak, çırp Kuşlar, uçmak için kanatlarını çırparlar. inizia ad imparare
|
|
Birds flap their wings to fly
|
|
|
çevirmek, hızlıca bir veya daha fazla kez birşeyi ters-düz çevirmek/döndürmek, fiske atmak, fiske vurmak küstah, ciddiyetten uzak, (bilgisayar) döndürmek/ters çevirmek, Tom kartı döndürdü ve onun maça ası olduğunu gördü. Arka kapağa bakmak için kitabı (ters) çevirdim. inizia ad imparare
|
|
Tom flipped over the card and saw that it was the ace of spades. I flipped the book (over) to look at the back cover.
|
|
|
üşüşmek, sürü toplanmak, kalabalıklaşmak, akın etmek sürü, güruh Bir koyun sürüsü gördüm. Yüzlerce kişi futbol maçına akın etti. inizia ad imparare
|
|
I saw a flock of sheep. Hundreds of people flocked to the football match.
|
|
|
engellemek, önlemek, set çekmek folyo, alüminyum folyo Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor. inizia ad imparare
|
|
This threatens to foil our plans.
|
|
|
önce gitmek, vazgeçmek, bırakmak, feragat etmek kaçınılmaz Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı. inizia ad imparare
|
|
forego - forewent - foregone foregone Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
|
|
|
•kurmak, oluşturmak, tesis etmek, inşaa etmek, yaptırmak •dayanmak, temel teşkil etmek, belli bir inanca ve fikre dayandırmak temel yapmak, temelini atmak •Şirket 1861 yılında kurulmuştur. •Eşitlik ilkelerine dayalı bir toplum inizia ad imparare
|
|
•The company was founded in 1861. •a society founded on principles of equality
|
|
|
para/fon ayırmak; fon sağlamak kaynak, fon Proje kim tarafından finanse ediliyor? inizia ad imparare
|
|
Who is the project funded by?
|
|
|
•toplamak, bir araya getirmek •çeşitli şeyleri bir araya getirmek/toplamak çeşitli şeyleri bir araya getirmek/toplamak •Büyük maç için stadyumda taraftarlar toplandı. •Eşyalarını bir araya topladı ve gitti. inizia ad imparare
|
|
•Crowds of fans gathered at the stadium for the big match. •She gathered her things together and left.
|
|
|
tartmak, ölçmek, kestirmek ayar, ölçü, bir durum hakkında veya birisinin ne düşündüğü veya hissettiği hakkında yargıya varmak Tepkisinin ne olacağını kestirmek imkansız. inizia ad imparare
|
|
It's impossible to gauge what her reaction will be.
|
|
|
•ortaya çıkarmak, oluşturmak, yaratmak •enerji üretmek nesil •Bu film büyük ilgi uyandırdı(çok ilgi çekti). •Birçok ülke elektrik üretmek için nükleer yakıt kullanır. inizia ad imparare
|
|
generation •This film has generated a lot of interest. •Many countries use nuclear fuels to generate electricity.
|
|
|
el, kol, ve baş hareketi yapmak el, kol ve baş hareketi, jestler inizia ad imparare
|
|
He gestured towards the window.
|
|
|
parıldamak, parlamak, ışıldamak parıldayan yeni bir araba inizia ad imparare
|
|
|
|
|
süzülerek gitmek Tren istasyondan yavaşça çıktı. inizia ad imparare
|
|
The train slowly glided out of the station.
|
|
|
yapıştırmak, tutturmak, zamklamak tutkal, zamk Bu vazoyu tekrar yapıştırabileceğinizi düşünüyor musunuz? inizia ad imparare
|
|
Do you think you can glue this vase back together?
|
|
|