Unit 1 Session 5

leke, parça, kısım. yama, yamamak. belli bir amaçla kullanılan arazi. zor/kötü/çetin zaman/dönem

patch

özgüven

self confidence

beceri/çaba/yürek sergilemeyen; beceriksiz; acıklı, dokunaklı, zayıf, güçsüz, çelimsiz

pathetic

sabırla

patiently

vatansever

patriot

kuduz (hastalığı)

rabies

kokarca

skunk

kır kurdu, köpeğe benzer vahşi bir hayvan

coyote

yarış, yarış(tır) mak, hızla gitmek, ırk, soy

race

ırksal

racial

ırkçılık

racism

raf, askı

rack

acıyla kıvranmak, üzülmek, acı çekmek

be racked with pain

kafa patlatmak/yormak, çok düşünmek

rack one's brain

neşe saçan. çok parlak, ışık saçan; parıldayan; ışıl ışıl

radiant

radikal, köklü, esaslı

radical

çağrışım

connotation

etraflı, kapsamlı, geniş, herşeyi içeren

comprehensive

müfredat/öğretim programı

curriculum

özgeçmiş

curriculum vitae

Sal

raft

bir sürü, çok, epey, bir hayli, çokça

a raft of

kaynayan, çok heyacanlı, kaygılı, öfkeli

seething

öfkeyle kaynayan

seething with anger

kaynayan insan kitlesi

seething mass of people

öfke, hiddet, kızgınlık. tüm şiddetiyle sürmek; ortalığı kasıp kavurmak

rage

Fırtına bütün gece sürdü

storm raged all night

ateş (hastalık), heyecanlı durum, telaş

fever

yağma, baskın, akın, saldırı, soygun. saldırı düzenlemek, baskın yapmak, yağmalamak

raid

polis baskını

police raid

banka soygunu

bank raid

para toplamak

raise money

yükseltmek, yetiştirmek, beslemek. ortaya atmak, ileri sürmek. dikmek, yapmak. temasa geçmek, haberleşme sağlamak. zam, artış. neden olmak, yol açmak

raise

çocuk yetiştirmek

raise child

anakara ile temas kurmak

raise mainland

çeşit, tür. dizi. sıra (dağ/tepe). aralık (yaş vb). mesafe (görüş/atış). seri (ürün vb). kapsama (alanı). otlak. kapsam. sıraya koymak, dizmek... arasında değişmek, oynamak. uzanmak

range

sığır otlatma

cattle grazing

otlak hayvanı

range animal

nadirlik, azlık

rarity

kızartı, isilik, kurdeşen. aceleci, düşüncesiz

rash

oran, hız, sürat. değerlendirmek, saymak. hak etmek; ... a/e layık olmak

rate

Bu gidişle

At this rate

hiç değilse, hiç olmazsa, en azından, her ne pahasına olursa olsun

at any rate

oran

ratio

tayın, pay, istihkak, karne ile dağıtmak

ration

akılcı, mantıklı, aklı başında

rational

çuval. kov(ul)ma, işten at(ıl)ma, çıkar(ıl)ma. yağmalamak

sack

kutsal, mukaddes, mübarek, ulu

sacred

Kutsal görev

sacred duty

feda etmek; ... uğrunda harcamak. fedakârlık, özveri. kurban olma, kurban etme

sacrifice

evlat, yavru, döl

offspring

destan

saga

yelken, yel değirmeni kanadı, yelkenle yol almak, deniz yolculuğu yapmak, süzülmek, süzülüp gitmek

sail

aziz, evliya, melek gibi kimse

saint

uğruna; ... için; ... sun diye...-in iyiliği/hatırı için

for the sake of

satışta, indirimde

on sale

tükürük, salya

saliva

selamlamak, asker selâmı

salute

kurtarma, kurtarılmış mal

salvage

yaptırım, resmî izin, onay, resmî izin vermek, onaylamak

sanction

müdahale, engelleme

intervention

barınak, sığınak, sessiz ve huzur dolu yer, kutsal yer hayvan barınağı

sanctuary

kavga/münakaşa etmek, tartışma, münakaşa

quarrel with

aklı başında, mantıklı

sane

sıhhî, sağlık hijyeni, temiz, mikropsuz

sanitary

mikrop

germ

birşeyin başlangıcı/kaynağı/tohumu

germ of

bir fikrin tohumu

germ of an idea

akıl sağlığı, sağduyu, akıl fikir, sağlam muhakeme

sanity

kereviz

celereal

gizli ve ince alay, dokunaklı söz, iğneleme

sarcasm

gökyüzüne doğru

skyward

koğuş

ward

korkuyla karışık saygı, huşu içinde bırakmak, korkutmak

awe

hiciv, taşlama

satire

tatmin edici

satisfactory

nötr

neutral

vinç

crane

yırtmak, yırtılmak

rip

soygun, fahiş, fazla pahalı, kazık. kazıklamak, soymak

rip off

el, kol ve baş hareketi, jestler. Yapmak f.

gesture

sürdürmek, devam ettirmek. Güç/umut/cesaret vermek, tahammül gücü vermek

sustain

çiftlik

ranch

yıllık

annual

kütük, gemi seyir defteri

log

beslemek, büyütmek, bakmak, yedirip içirmek

nourish

patlak verme, baş gösterme

outbreak

aşağılamak, küçük düşürmek

degrade

kan verme/nakli/aktarımı

transfusion

alay etmek, sahte

mock

araba, tekne vb.) çekmek

tow

taciz, taciz etme

harassment

gözdağı vermek, gözünü korkutmak, yıldırmak

intimidate

gösterişli, havalı

flamboyant

örnek, numune. tadına bakmak, tadmak. ilk defa görmek/denemek/yapmak

sample

serpilmek, büyümek, gelişmek. bir şeyi havada sallamak; dikkat çekmek/işaret vermek için sallamak. başarılı olmak. süs

flourish

gelişmek, serpilmek, başarılı ve mutlu olmak.

thrive - throve - thriven

bir fikir/plan/çözüm ile ortaya çıkmak/ileri sürmek, bulmak (fikir vb). çözüm yolu bulmak

come up with

nadirlik, kıtlık, darlık, azlık

scarcity

su kıtlığı

scarcity of water

yüklemek, doldurmak. dünya kadar, tonla, bir sürü, epey

load

çıkarım, sonuç, netice. sonuç/anlam (çıkarma)

inference

somut, maddi, elle tutulur

tangible

kepenk kapamak, iflas etmek

go out of business

vahşi, yabani. vahşice ısırmak (hayvan), parçalamak (hayvan), sınırlı, öfkeli

savage

iyi anlaşmak, iyi geçinmek,

get along with

kusursuzca

flawlessly

yine de, bununla beraber

nevertheless

zar zor, güç bela

scarcely

alışkanlıkla, her zamanki gibi, alışıldığı şekilde

habitually

baltalamak, zayıflatmak, zarar vermek (yavaş yavaş/sinsice), kuyusunu kazmak

undermine

eğlence, eğlendirici

recreational

ehlileştirmek, evcilleştirmek, sıkıcı

tame

bebeği besle

nourish baby