Unit 1 Session 6

tasarruf, kazanç, birikim

savings

demir testeresi

hacksaw

aralık, kapsam, derece, ölçü, ölçek, cetvel, tartı, terazi, (balık, yılan) pul, kabuk. tırmanmak

scale

yara izi, yara izi bırakmak, (zihinde) iz, etki, tesir, yara

scar

havai fişek

firework

atkı, eşarp, kaşkol. tıkınmak, abur cubur yemek, tıka basa yemek

scarf

kıvırmak, sokmak, koymak, yerleştirmek. börek, çörek

tuck

saklamak, gizlemek, güvenilir bir yere koymak

tuck away

parlak kırmızı, al

scarlet

(silah) top

cannon

şiddetle çarpmak/vurmak

Cannon into

gülle, top mermisi

cannonball

malzeme/gereç temin etmek, (belirli amaçlar için) giysiler, elbiseler. takım, ekip, işletme, firma

outfit

sahne, dekor, manzara, görüntü, olay yeri, hadise, olay. rezalet

scene

çimlenmek, tomurcuklanmak, filiz vermek, filizlenmek

germinate

(kemik, deri, uzuv parçası vb.) yama, ek, (bitki, ağaç vb.) aşı yapmak, aşılamak

graft

manzaralı

scenic

bundan dolayı; bu yüzden/nedenle. andan itibaren üç hafta/iki ay vs.

hence

şu andan itibaren, bundan sonra, bundan böyle

henceforth

guzel koku, kokusunu almak. koku saçmak. -den kuşkulanmak, ... kokusunu almak.

scent

güzel koku, rayiha, parfüm

fragrance

şüpheci, kuşkucu, kuşkulu

sceptical about

ele almak, halletmek, takım, donanım, tutup durdurmak, top kapma

tackle

Bir sorunu çözmek

tackle a problem

dokunsal, dokunma duyusuyla algılanabilen

tactile

patavatsız, vurdum duymaz, zarafetsiz, kaba, düşüncesiz

tactless

işaret etmek, göstermek, belirtmek

point out

kemerini bağlamak, sıkı çalışmak, kilitlmek

buckle down

Terzi, elbise dikmek, yeni bir biçim vererek veya değişiklik yaparak uygun hâle getirmek

tailor

darlık, kıtlık, sıkıntı

shortage

su kıtlığı

shortage of water

dokunmak, musluğu açmak, hafif vurmak, tıkırdatmak, Musluk

tap

çıkarmak, çıkarma yapmak

substract

dövme, dövme yapmak

tattoo

sonunda, nihayetinde, eninde sonunda

ultimately

oy birliği ile üzerinde uzlaşılan; herkesçe kabul edilen; genel kabul gören, aynı fikirde

unanimous

kanı, düşünce, hüküm, karar, yargı

verdict

dayanılmaz, çekilmez, tahammül edilemez

unbearable

bilinçsiz, baygın, bayılmış, kendinde değil

unconscious

açık, boş, tutulmamış, kullanılmıyor. (iş) açık, boş, müsait. ifadesiz

vacant

karşı aşılamak

vaccinate against

kibirli, kendini beğenmiş, boş, yararsız, faydasız, anlamsız

vain

resmi, üst düzey bürokrat, yüksek dereceli memur

official

taciz ateşi

harassment fire

taciz etmek, rahatsız etmek

harass

belirsiz, bulanık, anlaşılmaz, net olmayan, kafası dağınık, dalgın

vague

belirsiz ifade

vague expression

boşuna

in vain

çare, ilaç, çaresini bulmak, düzeltmek

remedy

doğrulamak, teyit etmek, geçerli kılmak

validate

... dan/den farklı olarak; ...ın/in aksine; ...ın/in tersine...-e/a yakışmayan

unlike

kusmak, kusmuk

vomit

bekçi, gardiyan, hapishane müdürü, müdür, yönetici, trafik memuru

warden

emperyal, imparatorluğa ait, imparatorluk

imperial

zirve

zenith

saltanat, hükümdarlık, saltanat sürmek, hükümdarlık etmek, egemen olmak, hüküm sürmek

reign

fermuarla kapatmak, fermuar, vızzzz diye ses çıkarmak

zip

salla(n)mak, yalpala(n)mak denetim, idare

sway

sevgili

beloved

uygun durum, vesile, münasip zaman, fırsat. özel gün/kutlama/tören, önemli gün

occasion

bir arkadaşını etiketlemek

tag a friend

perakende mağazası

retail shop

perakende, perakende satmak

retail

bildik, tanıdık, aşina

familiar

aşina olmak, bilmek, tanımak. bilen, tanıyan

familiar with

senli benli, lâubali

too familiar

yabancı, alışılmadık, bilmeyen

unfamiliar

korkutmak, içini ürpertmek, tüylerini diken diken etmek, ödünü koparmak

give someone the creeps

korku, ürperti, korkutmak

scare

yoğun

intensive

tasarruf hesabı

saving account

tıbbi personel, sağlık çalışanı

medical staff

engellemek, zorlaştırmak, güçleştirmek, sekte vurmak

impede

taç yaprağı

petal

çimlenmek, tomurcuklanmak, filiz vermek, filizlenmek

sprout

kırda uzun yürüyüşe çıkmak

hike

ürün, hasat. kırpmak, kırkmak. kursak, sindirim kesesi

crop

hayvan gübresi, tabiî gübre. gubrelemek

manure

süt. süt sagmak. iliğini kurutmak, sömürmek, sağmak; (argo) sağmal inek gibi kullanmak

milk

(mahkeme) iddia etmek, yalvarmak. rica etmek. savunmak

plead

bostan korkuluğu

scarecrow

arkasından gelmek, peşine takılmak

tag after

hedefini tespit etmek; hedefine koymak

target at

tereddüt etmek

vague about

fermuarını çekmek, çeneyi kapatmak

zip up

peşine takılmak... ile gitmek/gelmek

tag along

kesmek, doğramak. testere ile kesmek

saw off

-e göre ayarlamak, -e göre değiştirmek, '-e göre düzenlemek

Tailor to

korkutup kaçırmak

scare away

doğal yeteneği olmak

have a talent for

diz çökmek

kneel

smokin

tuxedo

dik, sarp. büyük, önemli, aşırı. fahiş, kazık, pahalı. demlenmek (çay). suda bekletmek

steep

çayı demle

steep the tea

kıyafetleri suya batır

steep the clothes in water

kenar, kenarını bastırmak

hem

loş, hafif karanlık. ışığı kısmak. aptal, kalın kafalı

dim

devletler arasında yapılan resmi, yazılı anlaşma

treaty

yürümeye başlayan çocuklar

todlers

yakıt

fuel

endişe, korku. anlayış. tutuklama

apprehension

tutuklama emri

warrant of apprehension

şaşkınlık

amazement

ilham vermek, uyandırmak (nefret/sevgi vb'ni)

inspire

kaplumbağa

turtle

yalıtmak, izole etmek, ayrı tutmak

insulate

açıklamak, izah etmek, açıklığa kavuşturmak, açıklık getirmek

clarify

kiralanmış

leased

kiralamak, kira sözleşmesi

lease

yırtıcı kuş

raptor

şahin

hawk

sağlama, temin etme, temin, tedarik. madde, koşul, şart, hüküm, kayıt

provision

belediye

municipality

Kurul, heyet, komite

committee

uyarmak, tahrik etmek, kışkırtmak, harekete geçirmek

stimulate

beşik

crib

Gerginlik, stres, zorlama, gerilmek, çok gayret etmek. gerilerek zorlanmak (kaslar). gerginleştirmek. incitmek, zorlamak, burkmak. elemek, süzgeçten geçirmek. yük, sıkıntı

strain

yetişmek, ayak uydurmak (çağa/zamana). hızına yetişmek. izleyerek bilgi sahibi olmak

keep up with

kılavuz çizgisi. kılavuz bilgi. talimat

guideline

badana boyası, bulaşıcı bir köpek hastalığı

distemper

öküz, öküzler

oxen

serçe

sparrow

kırıntı, ekmek kırıntısı. ciğeri beş para etmez kimse, pislik, alçak

crumb

gezmek, başıboş dolaşmak, gezinmek

wander

meydan, alan, kare, eşit, ödenmiş, fit

square